Altınoluk dergisi, 1986 – Agustos, Sayı: 006, Sayfa: 019
BİR padişah ucuza iki köle satın aldı. Önce onlardan biriyle konuştu. Onu kalben zekî ve tatlı dilli buldu; Zaten tatlı bir dudaktan ne doğar? Şeker suyu gibi cevab işitilir. İnsan dilinin altında gizlidir. Bu dil ruh kapısının perdesidir.
Padişah o köleyi zeka sahibi görünce onu bıraktı, öbürüne gel diye işaret etti. Fakat o padişahın huzuruna yaklaşınca ağzının koktuğu ve dişlerinin simsiyah olduğu anlaşıldı. Padişah O’na
– Ağzın kokuyor, dişlerin siyah ama otur da bir iki hikaye söyle ki aklının derecesini anlayayım dedi zeki köleyi de: “git yıkan diye” hamama yolladı. Berikine:
– Aferin sen zekî bir çocuksun. Kapı yoldaşının dediği gibi değilsin. O hasud köle senin hakkında o hırsızdır, ahlaksızdır, namerddir deyip bizi senden soğutmuştu dedi. Köle dedi ki:
– O daima doğru sözlüdür. O bende bir takım ayıplar görmüştür. Bense onları kendimde görmemiş olabilirim. Padişah:
– O senin ayıplarını söylediği gibi sen de onun kusurlarını söyle diye ısrar edince köle:
-O’nun aybı şefkat, vefa, insaniyettir. O’nun aybı sadakat, zeka ve hemdemliktir. O’nun en küçük aybı fütüvvet ve adalettir. Hem öyle bir fütüvvet ve sehavet ki icabında canını bile verir, diye arkadaşını methetti. Padişah:
– Arkadaşını methederken ileri gitme. Sonra ben onu imtihan ederim de sen de mahcub olursun.. dediyse de köle:
– Vallahilazîm, billahilkerim, malikü’1-mülk, rahman ve rahîm Allah’a yemin, ederim ki, medihte mübalağa etmiyorum. Kapı yoldaşımı ve arkadaşımın sıfatları şu söylediklerimden yüz kat fazladır diye hüsn-i zanda bulunuyordu.
Padişahla köleyi bu minval üzere konuşurken öbür köle hamamdan dönmüştü. Padişah O’na da dedi ki:
– Sıhhat ve afiyetler olsun. Sen latîf, zarîf ve güzelsin. Ne olurdu sende arkadaşının haber verdiği kötü huylar olmasaydı. Köle bunu düyunca:
– Padişahım o d ini harabın benim hakkımda söylediklerim lütfen bildir diye kükredi. Padişah dedi ki:
– Evvela senin iki yüzlü bulunduğunu, görünüşte ilaç hakikatte derd olduğunu söyledi.
KÖLE bunları padişahtan işitince ağzı köpürdü, yüzü kızardı hiciv ve kötüleme dalgaları coştu ve:
– Bana arkadaş olalıdan beri kıtlığa uğramış köpek gibi birçok herze yerdi. Diye söze başlar başlamaz Padişah:
– Yetişir deyip elini onun ağzına götürdü ve ekledi.
– Seni de onu da yakından tanıdım ve farkınızı anladım. Senin ruhun kokmuş.’ Onunsa sadece ağzı kokuyor. Ey canı kokmuş yani ahlakı bozuk geride ve uzakta dur. Arkadaşın amir olacaktır. Sen onun maiyyetinde memur “olacaksın.
Mevlana bu kıssası ile “Cenab-ı Hak, sizin suretlerinize ve amellerinize bakmaz,’ belki kalblerinize ve niyyetlerinize nazar eder” hadisinin mealine işaret etmiştir. Bahsedilen kölelerden biri çirkindi ağzı da kokuyordu fakat ahlakı güzeldi, hüsnüzan sahibiydi, diğeri ise güzel yüzlü ve güzel söylüyordu fakat özü berbattı. Netice birincisi Padişahın makbulü, ikincisi menfuru oldu. Demek ki gerçek güzellik yüzde değil özde bulunmak gerek.1
Dipnotlar : 1. Mesnevi şerhi, Cild:2 kitap